Zeki Müren’in ilk köşe yazısı

Ana okuluna yeni başlayan mini bir yavrunun heyecanı var içimde. Bir bahar sabahında sarı bir gül goncasının kıvrımındaki şebnem kadar duyguluyum.

Bir yaz bulutundan ılık ılık damlayan yağmur taneciklerinin ürpertisini hissediyorum. Bembeyaz bir güvercinin gagasında taşıdğı mavi bir boncuk gibi duygularım. Özledim sizleri sevgili dinleyicilerim. HAFTA SONU’nun aziz okurları. Bir süre ayrı kaldık birbirimizden. İşte bugün bu sütunlarda yine beraberiz. O güzel gözleriniz, o vefakar dudaklarınızla naçiz yazılarımı izlemeniz inanınız beni hayata bağlamıştır her zaman. Dostlarına içini dökmek, sevdiklerine kalbinden kopanları anlatmak, gerçekten inandıklarına, gerçekleri arzedebilmek “mutluluk” değil de nedir? (Belki her hafta değil ama) sizlere hitap edebilecek olaylar biriktikçe bu sayfada buluşabilmek benim için “randevu”ların en kutsalı olacak. Çok özledim sizleri…

Uludağ’da 21 gün

Geçenlerde Uludağ’daydım. 21 günlük bir kür yaptım. Bembeyaz bir cennette. Kocaman bir şöminenin gene kocaman alevlerine dalmış öyle derin düşünüyordum ki sizleri. İnanınız hepinizi, (beni, ben yapan) sizleri. Tek tek tanırmışçasına. Diyordum ki, bu (yalnızlık dolu aklık) ta bütün dost yürekler, bütün sevgililer beraber olsa.

Uludağ’ın sabah yürüyüşlerinde herkes birbirine iyi günler diler. Tanrı selamının en önemli sayıldığı yerdir dağ. Konuşmak için tanışmanın şart olmadığı tek yerdir belki de. Kirazlı yayla’nın son dönemecinden sonra ayrı bir yaşam başlar. Büyük şehrin çok dışında bir yaşamdır bu. Samimiyetin, dostluğun, insanlığın, eğlencenin ve temiz düşüncelerin el ele verdiği bir ortamdır orası.

Otuz altı senelik ömrümün en sakin, en hareketli, en saf, en coşkun, en duygulu, en içli anları dağda geçmiştir benim.

Miniciktim, beyaz sakallı dedeciğimin “yaz pikniklerindee,, okuduğu gazeller Uludağ’ın beyaz kayalarına çarpar ve yeşil çamlarında çınlardı.

O yıllarda yaz aylarında otobüsler dolusu Bursa halkı, hafta tatillerinde günübirlik çıkarlardı dağa. Kışlar şimdiki gibi hareketli olamazdı. İmkanlar yoktu. Bir gün evvelinden hazırlanan özel yemeklerle çamların nefti gölgelerine aile sofraları kurulurdu. Kaynayan küç ücük pınarların, buzlu sularında kaç kez patlamıştı rahmetli babacığımın küçük rakı şişesi.

Öyle suları vardır ki Uludağ’ın içmeğe doyulmaz, el dayanmaz da, gönül dayanır.

Gerdek sabahı gibi

Gece mehtaplı ise, ay size daha candan bakar, yıldızlar daha başka göz kırparlar. Tabiat kur yapar kullarına. Ölüme çağırırken düğüne çağırırcasına. Yaşamak isterken diğer aleme koşsanız gam yemezsiniz.

Bir sabah bakarsınız ki çamlar yine gelin olmuş. Duvağından göz gözü görmüyor. Ayrı bir rüyaya dalıp gidersiniz. Birkaç saat sonra o beyazlı gelin masmavi bir tüle bürünür. Yeni bir balayı başlamıştır ardıçlarda. Gerdek sabahı gibi.

İnanınız, her yerde ve her zaman gözbebeklerime nakşedebildiğim her güzelliği beraber tadıyoruz sevgili dinleyicilerim, canım okurlarım. Dualarımda sizler varsınız tek tek. Ben sizinim mahşere dek. Çok ama çok özledim hepinizi. Hasret ateşine kar mı dayanır? Sağlıcakla kalınız efendim.
Sizin Zeki’niz…

Mart 1971